DÜNYAYI ÇOCUKLAR YÖNETSEYDİ
Bir sabah uyandığımızda dünyayı artık çocukların yönettiğini öğrenseydik, her şey değişirdi. Öncelikle sabah okula değil, “Hayal Atölyeleri”ne giderdik. Buralarda matematik, fen ya da tarih yerine hayal kurma, oyuncak icat etme ve hikâye yazma dersleri olurdu.
Toplantı salonları yerini kocaman oyun parklarına bırakırdı. Başkanlar, kararları salıncakta sallanırken verir, milletvekilleri kaydıraktan kayarak tartışırdı. Anlaşmazlıklar mı çıktı? Hemen yastık savaşı! En çok güldüren kazanırdı.
Ülkelerin liderleri resmî ziyaretlerde birbirine oyuncak hediye ederdi. Barış antlaşmaları çikolata kutularının içine gizlenir, savaşlar ise sonsuza dek tarihten silinirdi.
Tatiller çoğalır, her hafta en az bir gün “Kostüm Günü” olurdu. Kim isterse astronot olurdu, kim isterse prenses. Kıyafet kuralları yerine “Yaratıcılık Özgürlüğü Yasası” gelirdi.
Doğa da bu düzenden çok memnun olurdu. Ağaçlar her hafta sarılırdı, hayvanlar belediye başkanı bile olabilirdi. Bir köpeğin çıkıp “Bundan sonra herkes sabahları mutlaka yürüyüş yapacak!” demesi hiç de garip sayılmazdı.
Kısacası, dünyayı çocuklar yönetseydi, kurallar biraz tuhaf ama kalpler çok daha yumuşak olurdu. Daha az kavga, daha çok kahkaha; daha az ceza, daha çok oyun olurdu. Belki biraz dağınık olurdu dünya ama kesinlikle daha mutlu bir yer olurdu!
- Daha fazla oyun parkı, daha az toplantı salonu olurdu.
Ciddi bina ve ofisler yerine her yerde salıncaklar, kaydıraklar, renkli duvarlar olurdu. İş yerine herkes oyun oynayarak giderdi. - Çikolata ve dondurma milli gelir sayılabilirdi.
Sağlıklı yaşam biraz zora girerdi ama mutluluk oranı rekor kırardı! - Savaşlar yerine yastık savaşları yapılırdı.
Anlaşmazlıklar, gerçek savaşlar yerine bir yastık savaşı ya da Lego yarışıyla çözülürdü. - Kurallar daha eğlenceli olurdu.
“Gece geç saatlere kadar uyanmak serbesttir!” gibi yasalar çıkabilirdi. - Hayal gücü ekonominin temeli olurdu.
Mucitlik, hayal gücü ve resim yapmak resmi meslek sayılırdı. Ülkeler birbirine hayali kahramanlarını tanıtırdı. - Hayvanlara özel haklar tanınırdı.
Kedi ve köpeklerin şehirde vatandaş gibi hakları olurdu, hatta belki bir panda belediye başkanı bile seçilebilirdi. - Eğitim oyunla karışık olurdu.
Okul, sıkıcı kurallar yerine interaktif ve eğlenceli bir yer olurdu. Ödev yerine herkes bir şey icat etmeye çalışırdı. - İyilik, en büyük yasa olurdu.
Çocukların adalet anlayışı çok güçlüdür. Zorbalık yasaklanır, herkesin eşit olduğu bir düzen kurmaya çalışırlardı.
- Tatiller çoğalırdı.
Yılda bir kere değil, her ay birkaç tatil olurdu. “Oyun Bayramı”, “Çizgi Film Günü” gibi yeni özel günler icat edilirdi. - Daha çok paylaşım, daha az rekabet olurdu.
Çocuklar genelde oyuncaklarını paylaşmayı severler. Bu yüzden herkesin eşit şekilde sahip olabileceği bir dünya hayal edilirdi. - Doğa dostu bir dünya olurdu.
Hayvanları ve ağaçları seven çocuklar, çevreyi korumak için yeni kurallar koyardı. “Ağaç Sarılma Zamanı” gibi etkinlikler olurdu. - Robotlar en iyi arkadaş olurdu.
Çocuklar teknolojiyle çabuk kaynaşır. Herkesin kendi kişisel robotu olurdu; hem oyun arkadaşı hem yardımcı! - Yemekler eğlenceli hale gelirdi.
Brokoliler gülümseyen yüz şeklinde yapılırdı, havuçlar yıldız olurdu. Sağlıklı yemekler bile birer oyun olurdu. - Kıyafet kuralları olmazdı.
İsteyen pelerin takar, isteyen taç takardı. Okula pijamayla gelmek bile serbest olabilirdi! - Ceza yerine konuşmak tercih edilirdi.
Yanlış yapan biri olursa, ona ceza vermek yerine onunla oturup konuşulurdu. “Neden böyle yaptın?” sorusu, yasaların temeli olurdu. - Hayal kurmak bir meslek olurdu.
“Hayal mühendisleri” olurdu. Görevleri: yeni oyunlar, yeni dünyalar, yeni mutluluklar icat etmek.
Dünyayı çocuklar yönetseydi belki her şey mükemmel olmazdı ama kesinlikle daha neşeli, daha renkli ve daha sevgi dolu bir yer olurdu.
Yorumlar
Yorum Gönder