Jung'un Perspektifinden ''Yaralı Şifacı''

 

Jung, hayatının son döneminde kaleme aldığı otobiyogrofisinde ilginç bir tespitte bulunur.

''Sadece yaralı bir doktor hastasını iyileştirebilir.''

Psikanalist, aldığımız ilk psikolojik yaranın aslında ilk içe bakışımız olduğunu söyler.

''Acı çektiğimizde, yaramızdan kendi derinliğimize bakar, kendi gölgemizle tanışırız.''

Toysak, orada sadece kendi yalnızlığımızı; bilgeysek, orada bütün insanlığı görürüz.

Jung, 1951 yılındaki makalesinde ise yarası olmadığını iddia eden bir kişinin muhtemelen iyi bir analist olamayacağını söyler;

''Ancak kendi yarasını doğru anlayabilen bir doktor, hastasına yardımcı olabilir. Ona iyileştirme gücünü bahşeden kendi yarasıdır çünkü. Aynı o Yunan Miti'nde olduğu gibi.''

Hiç kuşkusuz, Jung'un bahsettiği mitin kahramanı, kendisi dışında herkesi iyileştirebilen yarı at- yarı insan, ölümsüz kentaur Chiron'dur.

Tanrı Apollon tarafından yetiştirilen Chiron, başta tıp ve avcılık olmak üzere birçok konuda uzmandır. Mağarasından çıkmasa da öğrencileri arasında tıbbın babası Askleipos ve Troy kahramanı Achilles bulunur.

Bir gün, Herakles'in kendini savunmak için fırlattığı zehirli oklardan biri Chiron'u vurur. Ölümsüz olduğu için diğer kentaurlar gibi ölmez ama yarası iyileşmez de. Sürekli acı içinde yaşar.

Routledge Yayınevi'nin, kronik ağrı çeken dahi Doktor House karakterini Jungçu perspektiften incelediği kitabında Chiron'a atıfta bulunur;

''İkisi de hem şifa tanrısı, hem yaralı.''

Bilge kişi şunu bilir:Teker teker acılar biter. Ama acı çekme hali, biz yaşadıkça devam eder.

Peki her birimiz yaralıysak neden bize şifa verenler pek az?

Çünkü yaralananlar değil, yaralarına cesaretle bakanlar bu güce erişir der Teolog Nouwen;

''Bizim ödevimiz bu yaraları herkesten saklamak değil, yaranın verdiği bilgeliği diğer insanların hayatlarına yansıtmaktır. Yaralarımız bir utanç kaynağı olmaktan çıkıp, iyileştirme aracına dönüştüğünde bizler de yaralı şifacılara dönüşürüz.''    

                                     Şifa Kültürü

Jung neden böyle bir tespitte bulunur ?

Her ne kadar arketiplerden biri sayılsa da, Jung asla ''şifacı'' terimini kullanmaz. Çünkü terapisti şifacıdan ziyade yol gösteren bir rehber olarak görür.

Terapistin asıl amacı şifa yaymak değil, danışanın sevmediği, bilmediği, hatta bilmek istemediği yönleriyle karşılaşmasına ve onlarla bütünleşmesine rehberlik etmektir.

Ancak bu şekilde bireyleşebilir ancak bu şekilde iyileşebiliriz.

Gölgemizle yaralarımız aracılığıyla tanışırız.

Jung'a göre normal olduğuna inanan kişi, henüz gölgesiyle tanışmamış demektir.

Böyle bir kişi, diğer insanları nasıl anlayabilir?

Olay örgüsü farklı olsa da  çektiğimiz acılar benzer ve bütünleştiricidir. Şair Şükrü Erbaş'ın on iki hüzünlü sorusu bu gerçeği pek güzel belirtir:

''İnsanları yaraları da birleştirmezse daha ne birleştirir?''

''Yara aynı yara, dil aynı dil, peki biz neden bu kadar yalnızız?''

Gündelik yüzeysel konularda dertlenmeyi, şikayet etmeyi paylaşmak sayıyor, reddedilmek, yetersizlik ve suçluluk gibi asıl problemlerimizi sır gibi kendimize saklıyoruz.

Erbaş, bu yalnızlık haline de değiniyor:

''Farkında mısınız bilmem, kimse kendi acısını bile duymuyor artık. Kimse bir başkası için kederlenmiyor. Birbirine ihtiyacı olanlar özenle uzak duruyor birbirinden. Küçücük çocuklar bile yalnızlığın bilimini yapıyor.''

Yaralarımızı sakladıkça ve birbirimizden uzaklaştıkça şifayı sadece uzmanlardan arayan bir topluma dönüşüyoruz.

Oysa bizim iyileştiren uzmanlar kadar iyileştiren kültüre de ihtiaycımız var.

''Eğer kültür bir şifacıysa,'' der Clarissa Estes, ''aileler nasıl şifa bulacaklarını öğrenirler; daha az kavgacı, daha onarıcı, çok daha az yaralayıcı, çok daha nazik ve sevecen olurlar.''

Böyle bir kültür, elbette yaralarına utançla değil cesaretle bakan ve edindikleri bilgelikle çevresine ışık saçan bireylerle yeşerir.

Adım adım öyle bir kültür yeşertmeliyiz ki;

''içimizdeki sanatçılar yaratsın, sevgililer sevsin, yaralı şifacılar şifa versin.''











































Yorumlar

Popüler Yayınlar