Linç Kültürü Giderek Normalleşiyor

 


 

     Son zamanlarda üzerine düşündüğüm bir konuyu dün televizyonda Behzat Ç. röportajında duydum:) Toplumun en büyük problemi sizce  ne diye sordu sunucu Erdal Beşikçioğlu'na. O da dedi ki bence en büyük problem toplulumuzda "görülme isteğidir". 

      En büyük problemin görülmek olduğu bir toplumda görünmeyen kahramanların bir hayli çoğunlukta olduğunu düşündürdü bu durum bana. Tam da o anda yanında Hayalet varken:)

     Görülmek her insanın isteğidir, sevgi görmek, anlaşılmak, değer ve kabul görmek kim istemez ki?

     Asıl sorun görülmemek bence. Yok sayılmak,önemsenmemek, görmezden gelinmek.  Sırf birileri görmüyor diye de görünmez olmaz insan. Ama bu fırtınada sürüklenen öyle çok insan var ki. Birileri işe yaramazsın dedi diye kendini gerçekten öyle zanneden, yetersiz hisseden, birileri onu görmezden geldi diye dışlandığını, sevilmeye değer olmadığını hisseden öyle çok insan var ki...

     Çalıştığım işyerine de her gün geliyor böyle hisseden onlarca çocuk. Karnesini yüzüne çalıyor, "bak görüyor musun hocam utanç tablosunu" diyor. "Bu çocuktan ne olur ki" diyor. Sadece oradaki birkaç sayıya bakarak tüm özgüvenini, kendine olan saygısını yerle bir ediyor çocuğun. Büyük bir utanç mekanizmasını da harekete geçiriyor. Suçluluk duyguları, değersizlik, kendine yabancılaşma, yetersizlik bütün duygular da arkasından geliyor. Her şey gerçekten orada yazan birkaç sayıya bağlı olabilir mi?

      Sonra bütün bu olumsuz duyguları yüklenen çocuklar büyüdüğünde ne oluyor peki?

     Harika özgüvenli, mutlu yetişkinlere mi dönüşüyor?

      Bunu düşünmek isterdik belki ama artık o çocuk için işler o kadar da kolay olmuyor. Hayat boyu bunu fark edene kadar hep sırtında ağır bir valizle dolaşıyor. Bütün bu kırılmışlıkların, yaraların olduğu yüklü bir valiz. Taşımaktan omzunda nasırlar oluşmuş, kamburlaşmış, biraz da kilo almış...

     Sonra etrafta anlam veremediğimiz bir linç kültürü hissedilmeye başlıyor. Hiçbir şey toplumda tesadüfi olarak gerçekleşmiyor. Birbirinin başarısından, mutluluğundan rahatsız olan en çok da iş yaşamında başarı katilleri mantar gibi türemeye başlıyor. Bu baskı çocuklarda okul yıllarında da devam ediyor tabi... Ne zaman güzel, faydalı, ilham verici bir şeyler üretilmeye başlansa bunu yok etmeye çalışan, o düşünceye bile tahammülü olmayan, içi kin,nefret, haset dolu bir topluluk oluşmaya başlıyor.

     Hani bir söz var ya zor gününde çoğu insan yanında olur, peki ya mutluluğunu, başarını da paylaşıyorlar mı seninle? Senin gibi mutlu oluyorlar mı?

    Bu hissi o kadar az kişiyle yaşıyorum ki bir elin parmağını geçmez. İnsanlar sadece eleştiriyor, sürekli yargılıyor, sadece yıkım, nefret. Sosyal medyada her gün bunlara şahit oluyoruz. Birbirini anlamaya çalışmak o kadar az ki.Bu da linç kültürünü besliyor. Eleştirdikçe eleştiriler büyüyor, insanlar birbiriniden uzaklaşıyor, yalnızlıklar artıyor. Bazı ülkelerde yalnızlık bakanlıkları bile kuruluyor.

      İnsanlara hayallerimden bahsetmeye bile çekiniyorum. Hep o aynı yüz ifadesi beliriyor yüzlerinde. Memnuniyetsiz, aşağılayıcı bakışlar, yersiz dialoglar...Hep bir kibir...Anlam veremiyordum önceleri, ta ki o gün o çocukla karşılaşıncaya kadar.

    Bu kadar yaralanan, suçlanan,utandırılan çocuklar elbette ki yetişkinliğinde de bu hisleri sırtında taşıyorlar. Sadece karne olayı da değil bu. "Hocam bu çocukla ne yapacağım, beni canımdan bezdiriyor" gibi şikayetler. Birebir çocuğun yanında kalbi ne kadar kırılmış kim bilir... Utanç içinde. Bu insanın yetişkin olduğunda birilerinin mutluluğuna, başarısına sevinmesini bekleyebilir miyiz? Her zaman istenmeyen, sevilmeyen bir çocuk, mutlu birini gördüğünde ben niye bunları bunları yaşayamadım demez mi? Hak etmiyor muydu o da bütün o güzel hisleri tatmayı?

    Şu an toplumdaki linç kültürünün en temek sebeplerinden biri bu bence. Kendinden öyle utanç duyuyor ki insanlar öyle nefret ediyor ki başkalarına da bu nefreti yansıtıyorlar.

   Eğer sevgi dolu, dayanışma içinde, güzel yarınlar yaşamak istiyorsak en başta o küçük, çekirdek aile içinde bunu yaşatmamız lazım. Vermediğimiz bir sevginin hesabını soramayız hiçbir çocuktan. Ağaç yaşken eğilir. Sevgi dolu bir toplum istiyorsak, önce biz içimizdeki o sevgiyi saklandığı yerden bulup çıkartıp önce kendimize, sonra çocuklarımıza ve tüm insanlara sunmalıyız...








Yorumlar

Popüler Yayınlar