Vazgeçmeyi Öğrenmek

 



         Düşüncelerinizin sesini duydunuz mu hiç? İçinizdeki sesle konuşabilseydiniz ona ne söylerdiniz?  Şu anda bulunduğunuz noktaya gelene kadar neler anlatırdı size. Unuttuğunuz, unutmaya çabaladığınız neleri hatırlatırdı? Kalp kırıklıkları, yıkılan hayaller, vazgeçişler, yenilmeler, pes etmeyişler... Peki siz bunları duymaya ne kadar hazırsınız? Acı veren deneyimleri hatırlamak elbette keyifli bir iş değil. Ve insan zihni baş edemediği, kendisine acı veren anıları düşünmek istemez, hafızasından silmek ister. Peki tamamen unutmak mümkün olabilir mi?

       Şu sıralar adını belki sık duyduğumuz bir kitaptan bahsedeceğim. Beden kayıt tutar. Evet, tam olarak kitap bize bunu anlatıyor. Bizim her ne kadar bize acı veren, hatırlamak istemediğimiz, zihnimizin derinlerine gönderdiğimiz hatıramız varsa ve bunu unuttuğumuzu zannetsek de bedenimiz bunu asla unutmuyor. Her şeyin tek tek kaydını tutuyor. Unuttuğumuzu varsaydığımız anılar ise bastırıp yok saymaya çalıştığımız bilinçaltı havuzuna sürükleniyor. 

      Peki sonra ne mi oluyor, bedeniniz acı çektiğini size duyurmak için yardım çığlığı atıyor. İçinizdeki kendinizle konuşmayı reddettiğinizde bunu bedensel bir tepki olarak sunuyor size. Bir ağrı, bir semptom, bulantı, baş dönmesi, çarpıntı sizde bunun karşılığı her ne ise sesini duyurmaya çalışıyor. Durup bir düşündüğümüzde gün içinde neler yaşıyoruz, kendimizi nasıl hissediyoruz, ne kadar hayır diyoruz, ne kadar alt kimliklere girmeden özümüzde kalabiliyoruz. Bazen günler geçtikçe daha da yabancılaşmaya başlıyoruz kendimize ve sonra şöyle diyoruz. Doktora gitmeliyim...

       Hastaneler bu döngüyü yaşayan insanlarla dolup taşıyor. Gerçekten ihtiyacımız olan şey o küçük ilaç kutusu mu yoksa derinlerde görmediğimiz, yok saymaya çalıştığımız benliğimizin sesini dinlemek mi? Kendimize, sadece kendi duygularımıza bir anlık dahi olsa odaklanmayı denesek aslında belki de asıl ihtiyacımızı orada bulacağız.

       Nihan Kaya kitaplarında hep şöyle der. Her insanın içinde anne, baba ve çocuk vardır. İçimizdeki çocuk kavramı da burdan gelir. Çocukluğumuzdaki anne babamız bize nasıl davranıyorsa, yetişkinliğimizde de kendimize öyle davranıyor oluyoruz. Hafızamızda şefkatli, sevecen, anlayışlı, ilgili bir ebeveyn varsa kendimize de aynı şekilde davranıyoruz, fakat gaddar, mükemmelliyetçi, yargılayıcı bir ebeveynimiz olduysa da kendimize karşı da gaddar olmaya başlıyoruz. Ve içimizdeki çocukla, kendimizle barışık olamıyor adeta savaş halinde oluyoruz. Huzursuzlanmalar, gözümüze uyku girmeyen geceler hepsi içimizdeki bu savaşla ilgili olmaya başlıyor.

       Oysa ki herkes harika bir çocukluk geçirmiş olmasa da kendimizle olan bağlantıyı yeniden kurabilmemiz mümkün. Hayatta herkes düşüncelerini yaşar. Ve düşüncelerimiz asla mutlak değildir, değişebilir, yenilenebilir, bizler değişebiliriz, zihnimiz bu sayede yenilenecek, aydınlanacak ve huzur bulacaktır. 

       Vazgeçmeye de diğer her şeye de hayatımızda bu bakış açısıyla bakmaya başladığımızda biz güçleneceğiz. Kontrol sadece kendi ellerimizde olacak. Çünkü her şey ama her şey, hayatta var olan her şey sadece bir düşünce. Her şey değişebilir. Biz eğer ki vazgeçmek konusuna bir kayıp ve yas olarak bakarsak orda hep acı vardır. Ordan her zaman kaçma eğilimine geçebiliriz. Aslında hissettiğimiz duygudan kaçarız. Ama bizler hayatımıza aldığımız her insanla olan ilişkimizi fiziksel olarak yanımızda her zaman var olmasalar bile bağlarımızın ruhsal olarak devam ettiğini bilirsek o zaman hayatta vazgeçmek ve kaybetmek diye bir düşünce de var olamaz. Hayatımıza giren her insan öyle ya da böyle, küçük ya da büyük bir şekilde bizde bir etki bırakıyor. Ve fiziksel olarak uzaklaştığımızda bir daha yüz yüze görüşmesek bile bizde bıraktığı o ruhsal deneyim, iz dediğimiz o etki devam ediyor. O yüzden ilişkiler başlar ve devam eder. Asla bitmez.

       Bu konuyu çok sevdiğim güzel şehrimden ayrılırken çok düşündüm ve yaşadığım her anımı kendimle beraber yanımda götürerek asla veda etmediğimi anladım. Güzel şeyler oluyor ve onlar her an aslında yanımızda. Hayatta her şeyden önemli olan bu düşünceye sahip olabilmek. Hani şair diyordu ya bir insanı sevmekle başlayacak her şey. Önemli olan da bu. İçimizdeki sevgiyi yaşatabilmek. Her şeye ve herkese karşı...











Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar