Yazmak Üzerine
Kinyas ve Kayra'da şöyler der Hakan Günday: '' Düşüncelerime ve beynimden geçenlere en yakın diyorum çünkü hiçbir zaman tam anlamıyla düşüncelerimizi söylememize yetecek kelimelerin yeryüzündeki lisanlarda bulunmadığını uzun zaman önce anladım. Cümlelerin ağzımdan çıktığı gün öldürülmüş olacağını ya da yavaş yavaş yok olmamı sağlayacak şartların sözleşmiş gibi çevremde buluşacaklarını düşünüyordum...''
Bu alıntıya katılmamam mümkün değil. Konuşurken çoğu zaman söylemek istediklerini anlatamayanlardanım ben de. O yüzden yazmak benim için keşfetttiğim bir hazine oldu.
Çok güzel yazı yazmak, güzel bir ses tonuna sahip olmak, şarkı söylemek, iyi dans etmek bunlar bazı insanlara bahşedilmiş özel güçler gibi gelirdi bana. Hatta birkaçının hala öyle olduğunu düşünüyorum. Fakat yazmaya başladığımda kelimelerin büyüsünü keşfettiğim zaman aslında o kadar da zor gelmemeye başladı bu iş bana. Yazının öyle bir gücü var ki dilinin ucunda söyleyemediğin, içinde kalan ne varsa yazarken akıp gidiyor sözcüklerim. Sessiz tanıklıklarına, yaralarına merhem oluveriyor bir anda insanın. Bana kalırsa terapi gibi bir işlevi de yok değil.
Önceden hiç denemedim yazmayı. Kelimeleri bir araya getiremem, ortaya abuk subuk bir şeyler çıkar, gülünç olur, en iyisi hiç denememek derdim. Bir gün bu karantina günlerinde heves ettim birden. Derdimi anlatmak istedim birilerine, bir yerlere. Önce sevdiğim şeylerden başladım. Yazdıkça daha çok yazmak istedim. Kelimeler birbirini kovalarken fark etmedim bile zamanı. Bazen saatler geçiveriyordu. Hani olurya hayatınızda dost dediğiniz, yakın hissettiğiniz kişiler vardır. Onlarla konuştukça konuşmak istersiniz. Daha çok anlatmak, daha çok paylaşmak. İşte öyle bir liman oldu bana yazı. Anlaşıldığımı hissettirdi bana nedense. Kelimelerin ağırlığını kaleme bıraktıkça hafifledim. Huzur buldum...
Bazı günler gece yarısından başlayıp sabahlara kadar sürüyor bu iş. Belki de insanoğlunun var olma isteğiydi bu, bir yer edinme, kendinden bir iz bırakma endişesi. Belki de bir katarsis ama daha çok şu an beni mutlu eden anılarımı paylaşmakla yetiniyor, daha ilerisi için cesaret edemiyorum. Fakat biliyorum ki insan hatalarıyla ve yanlışlarıyla, eksik yanlarıyla yüzleşebildiği ölçüde kendisiyle barışık olabilir. Oscar Wilde'ın güzel bir sözü vardır: '' İnsanın kendisiyle yüzleşmeye yüzü yoksa başkalarının hatalarıyla oynar durur.'' der. Yüzleşmeye cesaret edemediğimiz korkular ve hatalar, yaşamdaki sınırlarımızı ve erişebileceğimiz noktaları belirlermiş. Nitekim kişisel girişimcilik de çokça üzrerinde durur bu konunun. Bu yüzden yazının aslında böyle bir işlevi de var bana göre. Yazarken aslında kendimize dair birçok şeyi fark edip dışarıdan bir gözle görmemizi de sağlıyor yazı. İçimize dönüp düşünmemizi, kimliğimizi sorgulamamızı ve hayat amacımızı hatırlatıyor bizlere. Bazen de yüzleşmeye cesaret edemediğimiz derin yaralarımızı gösteriyor bize. Yazıp siliyoruz, tekrar yazıp siliyoruz.
Kitaplarımın da yazı konusunda bana hatırı sayılır ölçüde yardımı oldu. Bazen yakınlarımdan gelen yazılarım hakkındaki yorumlar beni çok mutlu ediyor. Genelde benim yazdığıma inanamıyorlar çünkü konuşurken bazen iki kelimeyi bir araya getiremediğim çok olur:) Tabi bu yorumlar yazılarımın beğenildiğini gösterdiği için mutlu oluyorum.
Evde olduğumuz şu günlerde bana birçok konuda ilham verdi yazmak. Harika makaleler, şiirler, romanlar, methiyeler düzmenize gerek yok elbette. Ama mutlaka yazmaya bir yerlerden başlayın derim. İster defterinizin bir köşesine ister bilgisayarınıza. Aklımıza yazdığımız her şeyin bir ömrü var aslında ve insan hayatında bazı anlar ömür biçilemeyecek kadar değerli. Güzel, çirkin, uzun, kısa demeden yazın. Kendinizi keşfe çıkacağınız bu yolculukta kaleminiz yanınızda olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder