Normallik Algısı




Normallik algımız sürekli değişirken bir ''normal'' den söz etmek mümkün olabilir mi?
Bu normal denen şeyi kimler belirliyor, kime göre normal?
Normalliğin bir kural dizilimi var mıdır, acaba biz normal miyiz?
Peki nedir normallik, ne işe yarar, gelin biraz bu konuda düşünelim...

TDK'ya göre normallik, ''Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum. Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun.'' olarak tanımlanıyor. Bu tanım aslında bize pek çok ipucu veriyor. Bir skala var ve eksiklik, normallik ve aşırılık gibi ölçüler dizilimi var sırasıyla. Bir kurallar dizini var ve normal olmak için bu kurallara uymak gerekiyor. Toplumun alıştığı şekilde olmak yani tek bir örnek insan tipi gibi davranmak, olağandışılıklara, aşırılıklara yer vermemek ''normallik'' olarak tanımlanıyor. Bu tanıma göre normal olmak bir hayli sıkıcı bir iş. Neden diğer insanlar gibi davranmayınca normaldışı ya da anormal olarak görülüyor? Toplum bizden tek düze bir hayat mı istiyor. Herkes aynı olduğunda ,belirlenmiş normlara uygun davrandığında onları kontrol etmek kolay mı olacak? 

Aslında hayatımızda cevaplanmamış pek çok soru var. Bulmamızı istiyorlar. Peki nasıl bulacağız. Ya bugüne kadar bildiğimiz, öğrendiğimiz her şeyi alt üst ederse? Yine de sormaya, gerçekleri bulmaya cesaret edebilecek miyiz? 

Platon, Devlet isimli kitabında yeraltında karanlık bir mağara tasvir eder.Burada bir grup insan vardır ki bunlar hayatları boyunca boyunlarından ve ayaklarından zincirli bir şekilde önlerindeki duvara bakarak otururlar. Bu duvara birtakım gölgeler yansıyor. Ve bu insanların gerçekliği de haliyle önlerindeki gölge oyunudur. Platon, bu mağaradaki insanların bize benzediğini söylüyor. Çünkü tıpkı onlar gibi biz de algıladıklarımızı gerçek olarak sayıyoruz.Bize söylenenleri, ailemizden, toplumumuzdan öğrendiğimiz değerleri, normları gerçek kabul ediyoruz.Ve bu doğrultuda bir gerçeklik resmi kuruyoruz.Ve giderek kalıp yargılar oluşturuyoruz.Giderek bunlar kemikleşiyor.Kendimize ve dünyaya dair birtakım doğrular ediniyoruz.Ve bunların içinde rahat ediyoruz.Başka bir gerçeklik olabileceği ihtimalini düşünmüyoruz bile. Bu bizim için bir konfor alanı oluşturuyor. Çünkü burda artık cevaplar var, hazır cevaplar.Neden soru sorarak kendimi yorayım ki diye düşünüp bu hazır cevaplarla yaşamaya devam ediyoruz. Kitaba geri dönelim, mağaradaki hikaye devam ediyor ve bir gün mahkumlardan biri serbest bırakılıyor. Serbest kalan mahkum ayağa kalkıp etrafına bakıyor, görüyor ki mağarada başka insanlar, başka yaşamlar da varmış. Diğer insanların elinde birtakım kuklalar ve heykeller bulunuyor. Bu durum bir hayli garip geliyor mahkumumuza. Bir kuklara bakıyor, bir de duvardaki gölgelere. İlk etapta anlayamıyor tabi yıllardır gördüğü gölgelerin kuklaların gölgeleri olduğunu. Kuklalar küçük, gölgeleri kocaman. Hangisi daha gerçek diye düşünüyor. Bu noktada kuklaların daha gerçek olduğuna alışması zor.Yıllardır getirdiği birtakım doğruları var. Ama gölgeler de kafasını karıştırıyor.Her şey allak bullak. Şu ana kadar doğru saydığı her şey elinden kaymak üzere.Merakı daha da artıyor. Bu kez mağaranın yüksekteki girişinden yansıyan ışığı merak ediyor. Ve güç bela kolları sıvayıp merakını gidermek için yola çıkıyor.Acaba mağaranın dışı tehlikeli bir yer mi yoksa güvenli mi? Mağaranın dışı çok fazla aydınlık, karanlığa alışmış gözleri kör edecek kadar aydınlık. Gözleri yavaş yavaş alışmaya başlıyor ve mağaranın dışına çıkıp etrafına bakıyor, gördüğü manzaraya hayran kalıyor.Burada her şey çok güzel. Hikaye burda bitmiyor ve Platon, kahramanımızı tekrar mağaraya geri gönderiyor. İşte asıl sınav burada başlıyor. Kahramanımız gördüğü bu gerçeklikle orada yaşayabilecek mi? Bildiği tüm doğrular alt üst olmuş, değişmişken oraya tekrar uyum sağlayabilecek mi? Mağaradaki verili cevapların sunulu olduğu, başkalarının kontrolünde olan bir gerçeklikteki rahat yaşamı mı seçecek yoksa tekrar merakının peşinden gidip dışarı çıkabilme cesaretini gösterebilecek mi? 

Soruları açık tutmak, hazır cevaplarla bezeli zincirlerimizden kurtulmak bizi mağaranın dışına taşıyacak olan yolculuğun imkanıdır. Bu yolculuk elbetteki zor ve çetrefilli. Ancak yalnızca bu yolculuk bizi özgürleştirecektir. 

''Hayatımıza şekil veren, hayatımıza tonunu kazandıran şey aslında cevaplarımız değil, sorularımızdır. Cevap arayışı aslında soruyu yaşamamızdır.Aslında bizi geliştiren şey cevaplarımız değil sorularımız, soruyu açık tutmamız.'' Bunu bir Tedx konuşmasında dinlemiştim ve hayatımda beni çok etkileyen dönüm noktalarından biri oldu. Zincilerimi fark etmemi sağladı. 

Toplumda belirlenmiş, birtakım kimselerin koymuş olduğu kurallar silsilesinin öne sürdüğü normallik tanımlarına uygun olmayabiliriz. Fakat bu, bizi anormal veya değersiz yapamaz. Her birey, kendi içinde bireysel farklılıklarıyla var olmakta ve aslında hayat bu farklılıklarla renklenmekte ve güzelleşmektedir. 

Her gün öğrendiğimiz, bizlere sunulan kalıplaşmış bilgileri düşünmek için iyi bir fırsat sevgili okur,
Sorular yoldaşınız, farklılıklar arkadaşınız olsun.

Birbirimize, farklılıklarımıza saygı duyacağımız yarınlara...















Yorumlar

Popüler Yayınlar