Hayatı Sorgulatan Bir Belgesel; ''Samsara''
Belgesel bizlere ilk olarak doğal güzellikleri ve doğal afetleri göstererek başlıyor. İnsan eliyle inşa edilmiş bu manastırların olduğu bölge de bir güzellik olarak karşımıza çıkıyor.
Sonrasında izlediğimiz sahnede keşişlerin "mandala" yapımlarını ve nasıl bir emekle üzerinde çalıştıklarını izliyoruz. İlkel kabileleri de gördüğümüz belgeselde onlara ait kültürlerin modern dünyada da hala devam ettiği gözler önüne serilmiştir. İlkel kabilelerin yaşam alanlarından bir anda, modern bir toplum görüntüsü veren yollarla döşeli bir şehre kameraların çevrilmesiyle o iki zıt ayrımı gözler önüne seren yönetmen yaşamın zıtlıklarını çok net bir şekilde gösteriyor.
Ardından gördüğümüz kişilerin insan mı yoksa birer robot mu olduğuna dair bir ikileme düşüyorsunuz. Yüzlerindeki ifadesizlik sizi bir anlam boşluğuna sürüklüyor. Günümüzde kelimelerin anlamlarının boşaltılması ve hayatın anlamsızlığına karşı bir göndereme olarak yorumladım burayı.
Ofisinde oturan bir adamın bir süre sonra kendisine yaptığı yeni yüz ifadeleri, iş hayatının iki yüzlülüğünü gözler önüne seriyor. Bu sahneyi tekrar tekrar izledim. Anlamaya çalıştım. İnanılmaz etkileyiciydi bence, Ve öyle gerçekçiydi ne yazıkki.
Yine 21. yüzyıla ait bir görüntü olan bir ofiste insanların akşam saati olmasına rağmen nasıl ciddi bir şekilde emek verdiğini görmemiz bize hizmet kapitalizminin son durumunu göstermeye yetiyor. "Seri üretim bandı" olmadan kapitalizmden bahsetmek elbette olmaz. Binlerce insanın seri üretim bandında gördüğümüzde aklımıza "yabancılaşma" kavramı geliyor. Ürettiği ürüne, etrafındakilere ve kendisine yabancılaşan binlerce insanı gösteren bir görüntü koca dünyada sıkışmış kalmışlığı sembolize ediyor. Yine başka bir fabrikada, insanların nasıl çalıştığına dair bir manzarayla karşılaşıyoruz. Son günlerde ülkemizde de çok tartışılan bir kare, hayvanlara yaptığımız zulmün resmidir. Bilmediğimiz şeyler mi tabiki hayır ama yönetmen tüm gerçekleri seyircinin böyle yüzüne yüzüne vurmuş. Bu kısmı da çok çarpıcıydı o yüzden.
Vee tüketim toplumu olmanın olmazsa olmazı; alışveriş. İnsanlar artık hayatın anlamını tüketmekte buluyor. Bizler tüketim kültürünün birer parçasıyız. Ancak tüketimin de belli bir bedeli var: Obezite. 21. yüzyılın kaçınılmaz sonu olan tüketim hastalığı, tüketmeye son veremediğimiz için çareyi mide küçültme ameliyatlarında buluyoruz. Günümüzde güzellik algısının da bir bedeli var. Belli bir standarda sahip güzellik için de çeşitli spor merkezleri mantar gibi türemektedir.
Ve seks endüstrisi. Kimsenin konuşmadığı ama herkesin bildiği bu endüstrinin tek ürünü oyuncak kadınlar değil. Ayrıca seks işçileri de bir oyuncak değil, duyguları olan bu evrene ait insanlar.
Görüntüler bir anda zor şartlarda çalışan maden işçilerine geliyor. Ve bilmediğimiz dünyalarda insanların yaşadığı zorluklar bir şekilde yüzümüze çarpıyor. Ve çöplüklerden ihtiyaçlarına karşılamaya çalışan küçük büyük bir yığın insan... Yine dünyadaki zıtlığı özetleyen bir görsel. Gece kondu manzaralı lüks evler.Tüketimin ve lüksün ne boyutta olduğunu yüzümüze vuran gösterişli tabutlar. Ölmenin bile bir statüsü var.
Bireysel silahlanmanın boyutunun bir ilkel kabileyi bile kapsadığını görmek insanı şaşırtıyor. Filmin bir karesinde ABD'li bir aileyi görüyoruz. Silah endüstrisinin geldiği boyutu bu sahneyle anlamak mümkün.
Ardından tüm dinlere aynı uzaklıkta değinen belgeselde tüm semavi dinlerin ibadet şekillerini izliyoruz.
Son sahnede ise binbir emek ile yapılan "mandala"nın bozuluşunu görüyoruz. Burada "Samsara" kelimesinin anlamında bahsettiğimiz doğum, yaşam ve yok oluşa bir gönderme yapılıyor. Her şey bir gün yok olur. Yok olmaya mahkumdur.
Serdar Kuzuloğlu'nun da dediği gibi tek başınıza ışıkları kapatıp, tam ekran moduna getirip izlemeniz gereken 100 dakikalık bir görsel şölen. Farklı bir çekim tekniğine sahip bu filmi ''ben kimim, neyim?'' diyerek izliyorsunuz. İçinden insan geçmiş harabeler, insanla güzelleşen törenler, inançlar, inanışlar, her bölgeden, her yöreden insanın gözlerindeki sorgulayıcı anlam, doğanın akışı, işleyişi, doğmalar, ölmeler... Aynı anda ayrı yerlerde olmakta olan farklı şeyler ve başa gelen en kötü şey bile olsa zamanın ilerlemeye devam ettiği, bulutların geçmeye devam ettiği gerçeği... Yorumsuz çekilmiş bir belgesel.
Ne anlattığı ise tamamen size bağlı...
Kaynaklar; onedio.com
Yorumlar
Yorum Gönder