Gezi Notları Amerikan Rüyası Chicago
Uzun uğraşlar, bıkmadan usanmadan yoluna baş koyduğum vize sürecim, yanan biletler hepsi geride kaldı. Nihayet Amerika topraklarına ayak bastım. Aslında gideceğimiz yer Minnesota fakat Türkiye'den direk uçuş olmadığı için Chicago'ya uğruyoruz. İstanbul'dan yaklaşık olarak 12 saat sürüyor burası. Uçakta hiç uyuyamadığım için yolculuk süreci eziyete döndü tabi. Aslında seyahat etmeyi çok seviyorum ama 12 saat de nedir yani gün dediğin 24 saat zaten. Her neyse havaalanına geldik ben ilk kez Amerika'ya geldiğim için güvenlik kontrolünden geçiyorum ve sistem üzerinden de birkaç soru doldurdum. Derken artık çıkışa doğru ilerliyoruz annemle. Bizi bekleyen bir sürpriz varmış haberimiz yok henüz. Bu arada Cansu, Amerika'ya yerleştiğinden beri ilk görüşeceğiz. Bir hayli özlem var yani. Bekleme alanında bir de baktık balonlar, bayraklar, bando, mızıka Cansu ve Matt bizi bekliyorlar. Duygulandık tabi, sarıldık, hasretleştik derken havaalanından çıkıyoruz. Şehri biraz keşfedelim artık değil mi. Öncelikle aç ayı oynamaz, karnımızı doyuralım. Tercihimizi bir Meksika restoranından yana kullanıyoruz. İsmi Good Tequila'ydı. Amerika'da en çok sevdiğim şey restoranların dizaynı. Burası da keza çok şirindi. Meksika yemekleri seviyorsanız yemekler de oldukça başarılı.
Burdan kısa bir panoramik tur yapıyoruz. Dev gökdelenleri gözüm bir yerden ısırıyor. Tabi ya Batman burada çekilmişti. Zaten Amerika'da gördüğünüz çoğu şey size bir yerlerden tanıdık geliyor. Reklam reklamdır. Bu işte iyiler kabul etmek lazım. Ya bir film karesi, ya bir dergi sayfası ya bir web sitesi illaki görmüş oluyorsunuz. Turun ardından Millenium Park'a gidiyoruz. Burada kocaman, anlamsız bir bezelye var. Dışı aynadan olduğu için karşısındakini yansıtıyor, başka bir numara göremedim. . The Bean diye geçiyor ismi. Daha sonra nehir kıyısına gidip tekne turu yapıyoruz. Şehre karşıdan bakmak hoştu. Yukarıda gördüğünüz gökdelenleri gördük karşıdan. Chicago'ya geldiyseniz tekne turu yapın derim. Zaten çok fazla da gezi alternatifi yoktu. Dünyanın her yerinde olan zincir restoranlar mevcut burda da. Tercihimi hard rocktan yana kullanıyorum. Yemekleri idare ederdi ama asıl içecekler çok lezzetli. Bir de Amerika'da şöyle bir olay var. Bir restorana gittiğinizde Türkiye'deki gibi istediğiniz masaya oturamıyorsunuz. Vay efendim cam kenarı olsun, vay ben burda oturmam deme lüksü yok yani. Restoranın girişinde görevlinin yanınıza gelip masanızı göstermesini bekliyorsunuz. Burdan giderken yanıma hatıra birkaç ıvır zıvır alıp çıkıyoruz. Hard rock kafenin hemen yanında Rainforest kafe vardı. Daha sonra öğrendim ki içi bir harikaymış, oraya gidemedim ama tavsiye ediyorum, çok hoş duruyor. Popüler kültürü de tattığımıza göre tüm görevler tamamlanmıştır. Gün bitiyor. Burada bize ayrılan sürenin sonuna da geldik. Artık yeni hikayerde görüşmek üzere. Sırada New York blogu var. Takipte kalın:)



O kadar güzel anlatmışsın ki gitmiş kadar kalemine sağlık (:
YanıtlaSilCok güzel
YanıtlaSilTeşekkür ederim 🙏🏻
YanıtlaSil