Ayasofya'nın Gizemli Tarihi
15 yüzyıl boyunca ayakta duran bu yapı sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları arasında yer alır ve büyük kubbesiyle Bizans mimarisinin bir simgesi olmuştur. Tarihi yarımadada yer alan, içinde derin bir tarihi ve halen daha çözülemeyen esrarengiz sırları barındıran yapı aynı zamanda dünyanın en eski katedralidir.
''Hagia'' ve ''Sofia'' kelimelerinin birleşimi olan bu isim ''Kutsal Bilgelik'' anlamına geliyor.
İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından beriyse müze olarak hizmet vermektedir.
Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan "Üçüncü Ayasofya" olarak da bilinir. İlk Ayasofya inşaatı Hristiyanlığı imparatorluğun resmî dini ilan eden Roma imparatoru Büyük Konstantin (Bizans’ın ilk imparatoru I. Constantinus) tarafından başlattırılmıştır. 337 ile 361 yılları arasında tahtta olan Büyük Konstantin'in oğlu II. Constantius tarafından tamamlanmış.İlk kilisenin isyanlar sırasında yakılıp yıkılmasından sonra, imparator II. Theodosius bugünkü Ayasofya’nın bulunduğu yere 2.bir kilisenin inşa edilmesi emrini vermiş ve 2.Ayasofya’nın açılışı onun zamanında, 415’te gerçekleşmiştir. Bu yapı 532’de Nika ayaklanması sırasında yakılıp yıkılmıştır. 2.Ayasofya’nın 532’de yıkımından sonra imparator I. Justinianus öncekinden tümüyle farklı, daha büyük ve kendisinden önce gelen imparatorların yaptırdıkları kiliselerden çok daha görkemli bir kilise inşa ettirmeye karar vermiştir. Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000'den fazla işçinin çalıştığı ve I. Justinianus'un bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır. Dönemin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş ve Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında yapılan son klise günümüze kadar ulaşmıştır.
İnşada kullanılacak malzemeleri üretmek yerine, imparatorluk topraklarında yer alan yapı ve tapınaklardaki yontulmuş hazır malzemelerden yararlanmak yoluna gidilmiştir. Bu yöntem, Ayasofya’nın inşa süresinin çok kısa olmasını sağlayan etkenlerden biri olarak kabul edilebilir. Böylece binanın yapımında Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, Mısır’daki Güneş Tapınağı’ndan (Heliopolis), Lübnan’daki Baalbek Tapınağı’ndan ve daha birçok tapınaktan getirtilen sütunlar kullanılmıştır. Bu sütunların 6. yüzyıl olanaklarıyla nasıl taşınabildiği ilginç bir konu oluşturmaktadır.
Bizans döneminde Ayasofya, büyük bir “kutsal emanetler” zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti. (Doğu kliselerinde en mukaddes yeri cemaatin bulunduğu kısımdan ayıran üç kapılı ve üstünde azizlerin resimleri bulunan kısım) 4.Haçlı seferleri sırasında bu kutsal emanetler çalınıp Venedik'e götürülüyor. Dan Brown'un ''İnferno'' kitabına da konu oluyor bu tarihi olay. Enrico Dandalo, 1192-1205 arasındaki hüküm sürmüş Venedik doçu. Tarihin en büyük muhterislerindendir, doksan küsür yaşında ve kör bir adam olarak 4.Haçlı seferini organize etmiş, haçlılarla pazarlık edip donanma ve ikmal desteğine karşılık, Zadar'ı Venedik adına ele geçirmelerini şart koşmuştur. Böylece tarihte ilk defa haçlılar katolik bir şehre saldırıp, işgal etmişlerdir. Enrico Dandalo, aynı zamanda İstanbul'u Fatih'ten önce fetheden isimdir. İstanbul'u aldıktan 1 yıl sonra , ordusuyla Edirne civarındaki savaşta Bulgarlara yenilmiştir. Ölümünden sonra da Bizans İstanbul'u tekrar ele geçirmiştir. Yaşanan bu düşmanlığa rağmen Enrico Dandalo'nun mezarı halen Ayasofya'da yer almaktadır. Dan Brown'un ''Cehennem'' kitabına da konu olan bu olay, aynı isimli filminde de gösteriliyor, izlemenizi tavsiye ederim.
1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır.
1930 ile 1935 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya’da Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar arasında çeşitli restorasyonlar, kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp temizlenmesi sayılabilir.
1998 yılında yönetmen Göksel Gülensoy'un belgesel filminde yer alan Ayasofya dehlizlerindeki mezar kalıntıları ve tarihi hipodromun altından geçen tüneller ve sarnıçlar gün yüzüne çıkarılmış ve yine Dan Brown'un ''İnferno'' kitabına konu olup yönetmenin ismi de kitapta yer almıştır. Bizans döneminde şehrin su ihtiyacını karşılaması açısından bugünkü tarihi yarımadada 100'den fazla sarnıç yer almaktadır. Yapılan araştırmalarda Ayasofya'nın altında da su kanalları olduğu ortaya çıkmış ve rutubet yapması sebebiyle sular boşaltılmıştır.
Ayasofya'nın içersinde ayrıca Vikingler'den de izler bulunmakta. Üst katında mermerin üzerinde yazılı bir Viking yazısı görülüyor. Bu o dönemlerde çatlak ve çizik olarak algılanmış fakat daha sonraki araştırma çalışmalarında Viking dönemine ait olduğu ortaya çıkmıştır.
Geride uzun kuyrukların bulunduğu ''Terleme Duvarı''nı mutlaka görmüşsünüzdür. Burada duvarın ıslak ve nemli yapısı bu isimle anılmasına neden olmuş ve içinde küçük girinti kısmına baş parmağınızla tam tur attığınızda dileğinizin gerçek olduğuna inanılıyormuş. Bu inanç aslında Pagan geleneklerinde yer alıyor. Tam tur dönümlerinin, gün dönümlerinin, yıl dönümlerinin Paganizm döneminde oldukça önemli olduğu bilinmektedir.
Duvar ve sütunların üzerlerinde gizli semboller ve resimler yer almaktadır. Günümüzde araştırma ve inceleme çalışmaları devam etmektedir. Sizlere tavsiyem bir kez de bu bakış açısıyla gezip incelemeniz. İstanbul genel olarak her köşesi büyülü ve gizemli bir şehir. Araştırmalarını yaptıktan sonraki gezileriniz çok daha keyifli olacaktır.



Yorumlar
Yorum Gönder